6-7 Eylül Olayları Yazı Dizisi 1. Bölüm : Olaylar Nasıl Gelişti?

Türkiye için utanç günleriydi bunlar...
O dönem tribünlerin efsane gözüyle baktığı Lefter'in evi, iki gün önce Büyükada sokaklarında sohbet ettiği, çayını içtiği arkadaşları tarafından taşlanmış, içeriye girmeye çalışılmış ve Lefter altı patlar silahıyla kapı önünde bütün gece nöbet tutmak zorunda kalmıştı. Kapı önündeki bağırışlara ise kulaklarını tıkamaya çalışıyordu Lefter, en yakın arkadaşları "Vurun şu gavura!" diye bağırıyordu çünkü...






İlk resimde Türkiye Cumhuriyeti Cumburbaşkanı
Celal Bayar Yunanistan Kralı 1. Paulos ile birlikte.
(1952)
İkinci Resimde Kral 1. Paulos ve eşi Fener Rum
Patriği ile birlikte. 
1945'ten sonra, 2. Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda, Türk-Yunan ilişkileri çok ilerlemiş; "eski düşman yeni müttefik" sloganları dolaşır olmuştu. Yunan Kralı ülkemizi ziyaret ediyor ve halkın sevgi gösterileriyle karşılanıyor, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar Yunanistan'a gidiyor ve halk çiçeklerle karşılıyordu.

Fakat 1953'te bu dostluk bir anda bitti...

1953 yılında, Kıbrıs'ta başlayan "İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi" sonrasında, "ENOSİS"*  gündeme gelmiş ve Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması istemişti. EOKA (Kıbrıs Savaşçıları Ulusal Örgütü) kuruldu ve Yunanlarla birleşmek için çalışmalar başladı. Bu durum hem İngilizlerin hem de Adnan Menderes'in iştahını kabarttı. İngilizlerin toprak kaybetmemek için adayı birbirine düşürme planı ile Adnan Menderes'in oy toplama planı birbiriyle örtüşmüştü. Türk halkı Kıbrıs'ın Türk toprağı olduğunu söylüyor ve Hürriyet gazetesi "Kıbrıs Türktür" manşetleri atıyordu. Zamanla bu manşet, bir örgüt ismine dönmüştü.

* ENOSİS: Kıbrıs'ı Yunan toprağı yapma fikrine verilen isim.

1954 yılında Yunanistan, Birleşmiş Milletler'e "Kıbrıs'ın kendi kaderini tanıma hakkı" verilmesi için referandum teklifi yaptı. Fakat Türkiye buna karşı çıktı. Adnan Menderes Birleşmiş Milletler'de "Eğer İngiltere adadan çekilecekse, Kıbrıs Türkiye'ye verilmelidir" dedi. 24 Ağustos 1955 yılında Liman Lokantasında yaptığı basın toplantısında ise "Kıbrıs Yunanistan'ın olmayacaktır" açıklamasını yaptı.

Zaten hasat yeteri kadar iyi olmadığı için, Adnan Menderes'in kurduğu "Tarım Devleti'nin" ekonomisi zayıflamış, halkın Adnan Menderes'e güveni azalmıştı. Adnan Menderes bu durumu oy kaynağı olarak düşündü ve başarılı da oldu.


Albay Grivas'ın fotoğrafıyla birlikte basılmış
 ENOSİS posteri. 
Adada Albay Grivas'ın EOKA'nın başına geçerek kan dökmeye başlamasıyla, Adnan Menderes İngiltere'ye "katliam ve tecavüzün yaşanacağı endişesiyle" bir nota verdi. İngiltere iki ülkeyi Londra'da konferansa davet etti ve konferans 27 Ağustos'ta başladı. Konferans başladıktan sonra Türkiye'yi temsil eden Fatin Rüştü Zorlu "Dengeler Yunanistan'dan yana, orada (Türkiye'de) bir şeyler yapılmalı" diye şifreli telgrafı Ankara'ya yollamıştı.

Bu telgraftan sonra Konferans salonunun önünü Kıbrıslı Türk göstericiler sarmış ve "24 milyon Türk adına, Yunanistan'ın asla Kıbrıs'ı almasına izin vermeyeceğiz" pankartı açmış, İstanbul'da on binlerce insan sokağa dökülmüş, kimi kaynaklara göre ise; bu kalabalığın yeterli olmayacağı düşünülerek şehir dışından "İstanbul'u gezmek için" kamyonlarla, trenlerle yoksul insanlar getirilmiş ve bu insanlara yol boyunca Milliyetçiler tarafından propaganda yapılmıştı.

Türk gazeteler "Patrikhane'nin Kıbrıs Rumlarına para gönderdiğini" iddia ediyor, Kıbrıs ile İstanbul'da yaşayan Rumların ENOSİS için EOKA örgütüne para yolladığını yazıyor ve İstanbul'da yaşayan 60 bin Rum vatandaşı hedef gösteriyordu.
"Kıbrıs Türktür" derneği Rumların çoğunlukta olduğu mahallelerde şubelerini açmış ve görgü tanıklarının anlattığına göre nerede Türk, nerede Gayrimüslim yaşıyor hepsini listeye almışlardı. Hatta kimi yerlerde Rumların dükkanına kırmızı haç işaretleri konmuştu. 


Hikmet Bil (sağda)
5 Eylül 1955 günü (olaylardan bir gün önce), Adnan Menderes "Kıbrıs Türktür" Derneği Başkanı Hikmet Bil ile bir görüşme yaptı ve Kıbrıs'ın durumunu sordu.
Hikmet Bil, "Kıbrıslı Türklerin kendilerini savunmak için silaha ihtiyaç duyduğunu ve Kıbrıs'ta onları temsil eden Doktor Küçük'e (Fazıl Küçük) silah gönderilmesi gerektiğini" söylemiş ve Adnan Menderes'ten şu cevabı almıştı: "Ben silah yollarsam, o silahlar bir şekilde Rumların eline geçer. Silah yolladığımız açığa çıkarsa da savaşa gireriz. Böyle bir riski alamam."
Bunun üzerine Hikmet Bil, "Doktor Küçük'ün muayenehanesini her gün İtalyan, Çekoslovak silah tüccarları ziyaret ediyor. Biz Türk halkından dernek için 120 bin lira para topladık. En azından bu parayı oraya ulaştıralım" diyerek Adnan Menderes'in onayını istemiş, Adnan Menderes de "Tamam siz parayı Maliye Bakanlığı'na verin, biz MİT ile onu Doktor Küçük'e ulaştırırız." cevabını vermişti.


İstanbul Ekspres'in 6 Eylül 1955 günü 2. baskısı manşeti
Fakat görüşme böyle bitmez. Adnan Menderes "Sabah beni Fatin Rüştü Zorlu aradı. Konferansta durumum zorda, yardım edin" dedi" diyerek Hikmet Bil'e aslında ertesi gün neler olacağının sinyallerini verir. Hikmet Bil bu durumu şöyle açıklıyordu: "Ben gitmeden önce İçişleri Bakanı, Başbakan ve İstanbul Valisi sohbet halindeydi. Ben yanlarındayken bana bir şey söylemediler. Fakat ertesi gün yaşananlardan sonra benim anladığım kadarıyla plan şuydu; MİT'in görevlendirdiği biri Atatürk'ün evine bile değil, evinin bahçesine bir bomba atacak, bomba patladıktan sonra Türkiye'de gazeteler ve radyodan "Rumlar Atatürk'ün evini bombaladı" haberleri çıkacak, İstanbul'da olaylar başlayacak, bir kaç cam kırılacak, Valinin desteğiyle önceden haber almış olan polis olayları durdurmaya çalışacak ve bu sayede Fatin Rüştü Zorlu'nun eli kuvvetlenmiş olacaktı. Londra'daki görüşmeler sırasında "Bakın Rumlar Atatürk'ün evini bombaladı, İstanbul'da olaylar çıktı" diyebilecekti."

6 Eylül günü saat 13:00'te devlet radyosundan "Atatürk'ün evinin bombalandığı haberi" duyurulmuş ve dönemin istihbarat örgütü MAH'a bağlı olan İstanbul Ekspres gazetesi günlük tirajı 20 bin iken, sadece öğlen baskısında 290 bin gazete basıp, Atatürk'ün evinin bombalandığını duyurduğu gazeteleri kapış kapış sattı.


Gazete manşeti "Atamızın evi bomba ile hasara uğradı." şeklindeyken, alt tarafında "Kıbrıs Türktür" Derneğinin açıklaması yer alıyordu: "Mukaddesata el uzatanlara bunu en ağır şekilde ödeteceğiz."

Bundan sonra akşam saat 17:00 sularında gençler ellerinde pankartlarla toplanmaya başlanmış ve "Kıbrıs Türktür, Türk kalacak" sloganlarıyla Rumların en çok bulunduğu İstiklal Caddesine yürüyüşe geçmişlerdi...

Yazının ikinci ve son bölümüne buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Joseph Mengele: Yahudi Çocukların "Mengele Amca"sı...

Dresden: Tarihe Gömülen(!) Tarihi Şehir...

Nanking Katliamı