Politikacılar Sussun, Atom Bombaları Konuşsun!
Hiroşima kentinde yaşayan Japon halkı, 5 Ağustos gecesi uykuya yattığında, ertesi gün savaşın devam edeceğini, fakat sonunda zafere ulaşacaklarını düşünüyorlardı. İmparatorları gerçekleri halktan saklıyor ve örfüne, adetine uygun olarak, İmparatorun halkla bire bir temas kurması onu küçülteceği için, komutanları ve askeri yönetim zinciri aracılığıyla halkına bu şekilde açıklama yaptırıyordu. Ülkenin Başbakanı, 25 Temmuz'da Amerika Başkanı Truman'ın yayınladığı ve Japonya'nın koşulsuz teslimiyetini ve İmparatorluk düzeninin kaldırılmasını isteyen Potsdam Bildirisi'ni elinin tersiyle itmiş ve geceye "İmparatorluk gururunu koruduğu için" gönlü rahat girmişti. Belki de bebekler gibi uyumuştu. Sonuçta kimse İmparatorun yetkilerini kısıtlayamaz, ona dokunamazdı.
Amerika Deniz
savaşlarında üstünlüğü ele geçirse de, Japonların dur durak bilmeyen ve
"İmparatorluk aşkıyla dolu" kalpleri karşısında ilerlerken bile
kaybediyordu. Japon Kamikazeleri Amerikan donanması üzerine intihar saldırıları
düzenlerken, Amerikan komutanlar bunu sadece izlemekle yetiniyordu. İşte bu
yüzden, Amerika Başkanı Truman, o çılgın kararı vermişti: "Savaşı bitirmek
için nükleer bombayı kullanın...".
Bombanın kullanılması öyle rastgele olmayacaktı. Yıllardır üzerinde çalıştıkları bir deneydi bu, en iyi sonucu almaları gerekiyordu. Bunun için bombanın atılacağı şehirlerde belli başlı kriterler aranmıştı. Aranan kriterler basitti;
-Şehir merkezinin çapı en az 5 kilometre olacak ve etrafında
yerleşim birimleri olacaktı. Sonuçta insanlar üzerinde ilk defa böylesine büyük
bir bomba denenecekti ve yapılmışken insan sayısı ne kadar fazla olursa,
sonuçlar üzerinde de o kadar kesin konuşulurdu. Amerikalıların asıl
akıllarından geçen “yapmışken en iyisini yapalım” düşüncesiydi (!).
-Tokyo ile Nagazaki arasındaki şehirlerden seçilecekti.
-Patlama sonucu oluşacak rüzgarın ve asit yağmurlarının
incelenmesini kolaylaştırmak için patlamanın yapılacağı yerin fazla dağlık
olmaması gerekiyordu.
Bu kriterlere uygun olan üç kent seçilmişti;
Hiroşima, Kokura ve Nagazaki…Nagazaki dağlık yapısı sebebiyle ve düşük nüfus seviyesi yüzünden yedek olarak kalacaktı. Bombardımanın yapılacağı ilk iki şehir Hiroşima ve Kokura idi.
Amerikan Donanması kısaca bilgilendirilmiş, bu şehirlere 1 ay
boyunca hiçbir bombardımanın yapılmaması söylenmişti. Bu sayede hem patlamanın
etkisini daha gerçekçi bir şekilde ölçmüş olacaklardı, aynı zamanda bu üç şehre
bombardıman olmadığı Japon halkı
arasında duyulunca oraya yapılacak göçlerle nüfus arttırılmış olacaktı.
6 Ağustos 1945 sabahı, saat 08:15 sularında pilotun "güzel bir şekilde anılsın diye" annesinin ismini verdiği "Enola Gay"
isimli Amerikan uçağı tarafından "Little Boy" isimli nükleer bomba
serbest bırakıldı. Bomba 45 saniye iniş yaptıktan sonra, Hiroşima’nın 500 metre
üzerinde infilak etti. Japonların bir çoğu işine gitmek için evinden çıkmışken
bomba atılmıştı. Kısacası, Amerikalılar tarafından sokakta en fazla insanın
olduğu saatler özellikle seçilmişti. Hiroşima'da yaşayan Japonların büyük bir
kısmının son gördükleri şey, gökyüzündeki büyük bir alev topuydu. Bombanın
çekirdeğinde oluşan 2.000.000 derece sıcaklık yeryüzüne indiğinde 4000 dereceye
kadar inmiş olsa da, bir çok insanı kül etmeye yeterdi ve görevini
başarıyla yapmıştı. Yüksek sıcaklıktan dolayı asfalta yapışan insanlar insanlar
oldu. İşin kötü yanı, o insanları asfalttan ayırmaya gelecek kimse yoktu. Çünkü
nükleer bombanın etkisiyle asit yağmurları başlamıştı ve yağmura tutulanlar
radyasyon etkisiyle ilerleyen günlerde hayatını kaybederken diğerleri yağmura
yakalanmamak için evinden dışarı çıkmıyordu. Bu yağmurlar 1 hafta sürdü. Bombanın
etkisi TNT ile kıyaslandığında yaklaşık 19 kiloton TNT’ye eşdeğer bir
enerji (63 tera-joule) açığa çıkmıştı.
Bomba o kadar etkiliydi, bombayı
bıraktıktan sonra 155 derecelik dönüş yaparak hemen uzaklaşan Enola Gay
uçağının pilotu, 45 saniye sonra patlamanın yarattığı enerji dalgalarıyla büyük
sarsıntı yaşamış ve uçağının vurulduğunu zannederek hava kuvvetleri radyosunda “uçaksavarlar!”diye
bağırmıştı. Bombanın merkezinden 10 kilometre ötede olanlar geçici olarak körlük yaşamıştı. 66 bin insan patlama anında, 70 bin insan ise patlamayı takip eden
günler içinde hayatını kaybetmişti. 60
bin kişi de beş yıllık sürede hayatını kaybetti ve bilanço 200.000 bin ölü ve
yüzbinlerce sakat insana ulaştı…
Japonlar daha ilk bombanın şokunu atlatamamıştı.
Bir çok yaralı başka şehirlere kaldırılmış ve halk paniklemişti. Hükümetin,
İmparatorluğun elleri bağlanmıştı sanki! Kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Artık
teslimiyet için hazırlıkların başlaması gerektiğini düşünenler çoğunluktaydı. Fakat
kabus daha bitmemişti…
Amerika Hiroşima’daki katliamla
yetinmemişti. Yetinemezdi. Bombanın etkilerini incelemek için bir deneye daha
ihtiyaçları vardı.
İmparatorluk yetkilileri, nasıl bir teslimiyet bildirisi
yayınlayacaklarını düşünedursun, 9 Ağustos 1945 günü, saat 11:00 sularında 2. bomba
Nagazaki semalarında süzülmeye başlamıştı bile…
Nagazaki halkı daha Hiroşima’daki bombanın şokunu atlamamışken
alev topuna maruz kalmışlardı. Aslında şanslılardı. Çünkü “Fat Man” isimli ve
Hiroşima’ya atılan bombadan yaklaşık 2.5 kat daha öldürücü etkiye sahip olan
bombayı taşıyan uçakta yakıt sızıntısı vardı. Bu sebeple bombayı tam şehrin
merkezine atamamış ve bomba şehrin kurulduğu sıradağlardan birinin eteğine
isabet etmişti. Amerikalı askerlerde buruk bir mutluluk vardı. Ölü sayısı ilk
anda 150 bin insan olmamıştı ama 74 bin de Amerika için yeterliydi! Binaların %
36’sı tamamen yok olmuş ve 240 bin nüfuslu şehirde 74 bin insan ölmüştü. Hem asıl
planladıklarını da elde etmişlerdi. Japon halkı ve imparatorluğu “beyaz adam”dan
korkmaya başlamıştı.
10 Ağustos günü Japonya “imparatorluk düzeninin devam etmesi
şartıyla” teslim olmak istediklerini açıkladı. 200 bine yakın sivil 1 hafta içinde hayatını kaybetmişken dahi Japon İmparatorunun dokunulmazlığı korunmalıydı! Müttefikler bu isteğe “şartları
kendilerinin belirleyeceği” şeklinde karşılık verdi. Sonuçta Japonların elinde
artık bir şey kalmamıştı. İmparatorluk bunu mecburen kabul etti. Hatta Japon
İmparator Hirohito, kendisini küçülterek (!) ilk defa halkla direk temas kurmuş
ve devlet radyosunda teslimiyeti açıklayan bildiriyi okumuştu. Bildirinin
sonunda ise “teslim olunmadığı takdirde insanlığın da yok olacağını”
söyleyerek, teslim olmak istediği için kendisine karşı ayaklanacak olan generalleri
de dizginlemeye çalışmıştı. Her ne kadar savaşmayı isteyen askerleri
dizginleyemese de, onların yaptığı ihtilal pek de etkili olmadı ve 2 Eylül 1945’te
Tokyo körfezine demirleyen bir Amerikan savaş gemisinde resmi teslimiyet
belgesi imzalandı.
nefis bir blog ve çok başarılı bir anlatım dili.. yazılarınızın devamını bekliyoruz.
YanıtlaSilLanet olasi amerika.
YanıtlaSilAllah hepsinin belasini versin!